YA BİR GÜN TERK EDERSE BİZİ…
Sesler...
Bedenimizi ya da ruhumuzu çevreleyen sesler...
Dış sesler...
Sokağınızdan geçen eskicinin yanık sesi,
komşunuzun bir fincan kahve isteyen dost sesi,
uçurtmanızın içene dolan rüzgârın sesi,
arka bahçenizdeki ağaçlara yeni yerleşen kuşların sesi,
kucağınıza kurulan kedinizin mutlu ve güvenli sesi,
komşu kızına aşkını dillendirmeye çalışan berber çırağının delikanlı sesi,
özene bezene açılmış mantıların pişirildiği tencerede fokurdayan suyun sesi...
İç sesler...
Kimselere söyleyemedikleriniz,
zaman zaman yüzünüzü muzipçe kızartan yaramaz sesler,
aşkın sesi,
gözyaşlarınızın sesi,
dualarınızın sesi,
niyetlerinizin sesi,
yaralı gönlünüzden sızan kanın sesi,
göğsünüzü dolduran ama bir türlü dış ses olamayan çığlıklarınızın sesi,
sizden başka kimsenin duyamadığı, en çok sakladığınız, susturduğunuz iç sesiniz...
Hiç düşündünüz mü peki?
Ya bir gün iç sesiniz konuşmaya konuşmaya sonsuza dek susmaya karar verirse?
Hangi yöne gideceğinizi, neyi seçeceğinizi, sevip sevmeyeceğinizi size söyleyen bir ses konuşmaz olursa bir gün sizinle?
Küserse sezgileriniz duygularınızla el ele verip?
Ne olur o zaman?
Renksiz bir dünyanın solmuş ruhları olarak dolanmaz mıyız yerkürede?
Dış sesleri de duyamaz olursanız böylece! Çünkü değil midir ki, dışı anlamlı kılan bir iç aranır eninde sonunda...
Yüreğinizi nefes nefes dolduran iç sesinizi özgür bırakmadığınız için isyan etmez misiniz kendinize o zaman?
Yaşamı ancak siz anlamlandırırsınız.
Sizin sesiniz, sizin çığlığınız…
Şimdi kulak verin yüreğinize, özgür bırakın içinizden yükselen sesleri. Bir gün, hep susturduğunuz ya da dinlemediğiniz için küsebilir sonsuza dek size...
Hiç beklemediğiniz ve ona en çok ihtiyacınız olan bir günde...
Gözyaşlarınızın ve de kahkahanızın sesini duymak istediğiniz bir günde